Yazan: Ahmet Ender Dağlar
‘’Dijital Diktatörlüğün Köleleri Miyiz?’’ başlığı altında yazmaya başladığım yazı dizisinin üçüncü bölümüyle karşınızdayım.
Yazımın önceki bölümlerini okumak isteyenler için yazı linklerini metin sonuna ekledim.
Bir önceki yazımda kişisel verilerimizin öneminden, bu verilerin kişiselleştirilmiş reklam sağlamada nasıl kullanıldığından ve tüm bunların göründüğü kadar masum olmayabileceğinden bahsedip bu verilerin kullanımında sadece kişiselleştirilmiş reklam sağlama olmadığını söyleyip yazıma virgül koymuştum. Şimdi kaldığımız yerden devam edelim.
Veri Alınan Bir Yere Veri Aktarılabilir
Şunu biliyoruz ki veri ve bilgi alınan bir yere veri ve bilgi sağlayabiliriz. Biz veri alınan konumda olduğumuz için muhakkak sahip olduğumuz kadar sahip olmadığımız düşüncelerdeki verilere de maruz kalıyoruz. Sahip olmadığımız düşüncelerdeki verilere maruz kalmak tek başına tabii ki normal bir durum fakat buradaki tehlike barındıran esas durum bu bilgilerin irademiz dışında ve hayatın akışındaymışçasına bilinçaltımıza zemin oluşturularak kılcal bir şekilde sunuluyor olması. Kendi özgür irademizle seçtiğimizi düşündüğümüz seçenekler aslında, biz kendi irademizle seçtiğimizi düşünerek seçelim diye daha önceden algoritma tarafından belirlenmiş ve sunulmuş seçenekler. İsterseniz bunu size bir kütüphaneci ve okuyucu ilişkisi üzerinden hikayeleştirerek anlatayım:
Bir kütüphane hayal edelim. İçinde de bir kütüphaneci ve ilgi duyduğu konular hakkında bir şeyler okumak için gelmiş bir okuyucu olsun. Bu kütüphanedeki okuyucu aslında kütüphanecinin hedefindeki bir kişi olsun. Kütüphanecinin idealize ettiği bir insan profili var ve okuyucunun da bu profilde bir insan olmasını istiyor. Kütüphaneci okuyucuyu kendi istediği insan profiline dönüştürmeden önce onu kendi ağına düşürebilmek ve kontrol altına alabilmek için okuyucuyu en ince ayrıntısına kadar tanımak istiyor. Bunun için okuyucuya kütüphanesini açarak onun ne tür kitaplara ilgi gösterdiğini gözlemliyor. Kütüphaneci daha önceden kütüphanenin her tarafına kurduğu gizli kameralar ve mikrofonlarla okuyucuyu en ince ayrıntısına kadar gözlemleme imkanına sahip. Hatta o kadar ince detaylara kadar tanıma imkanına sahip ki okuyucu kütüphaneye girip çıkarken en çok hangi koridorlardan yürüyor, en çok hangi raflarda bekliyor, ne tür kitapları alıp bırakıyor, aldığı kitapların göz hizasında hangi kitaplar var, hangi kitabı kaç dakika okuyor, okuduğu kitaplarla ilgili ne notlar alıyor, okuma yaparken neler mırıldanıyor, okuma yaparken hangi satırları okuduğunda göz bebekleri büyüyor hangi satırlarda küçülüyor, hangi satırlarda yüzündeki kan akışı artıyor hangi satırlarda azalıyor, kalp atışı nerelerde hızlanıyor nerelerde yavaşlıyor gözlemleyebiliyor ve dinleyebiliyor. Kütüphaneci okuyucuyu kendi idealindeki insan profiline dönüştürmek için onun kütüphanede daha çok vakit geçirmesini istiyor. Bunun için de okuyucuyu en ince detaylarına kadar tanıdığında kütüphanesinde birtakım değişikler yapmaya başlıyor. Okuyucunun ilgilenmediği kitapları raftan kaldırıp onların yerine okuyucunun ilgisini çekecek kitaplarla rafları dolduruyor. Kütüphaneci kısa süre içerisinde okuyucunun kütüphanede daha çok vakit geçirdiğini gözlemliyor. Okuyucu artık her gün düzenli bir şekilde kütüphaneye gelip burada saatlerini geçiriyor ve bayıla bayıla daha çok kitap okuyor. Kütüphaneci artık kontrolü iyice eline aldığına emin olduktan sonra asıl hedeflediği planına bir adım daha yaklaşıyor ve yeni bir hamle daha yapıyor. Bu yeni hamlede okuyucunun bilinç altına kendi istediği kavramları akıtmayı hedefliyor. Bunun için de daha önceden okuyucuyla ilgili tespit ettiği tüm verilerden yararlanıyor. Okuyucunun kütüphane içerisinde en çok geçtiği koridorlara, en çok bakındığı raflara ve göz hizasındaki tüm yerlere kendi idealindeki insan profilini oluşturacak fikirlerdeki bilgileri içeren kitapları seyrek seyrek koymaya başlıyor. Bu yerleştirmeleri öyle bir yapıyor ki okuyucunun pek dikkatini çekmese de zihni bu kitapları fark ediyor ve aşina oluyor. Yine bir süre sonra kütüphaneci okuyucunun ilgisini nelerin çektiğini bildiği için içinde hem okuyucunun hoşuna giden bilgilerin olduğu hem de kendi idealindeki insan profilini oluşturacak bilgi ve fikirlerin olduğu kitapları okuyucunun her gün uğradığı raflara daha belirgin bir şekilde koymaya başlıyor. Bu süreçte yine okuyucunun hangi kitapları aldığını ve neleri not ettiğini gözlemliyor. Kütüphaneci okuyucunun aldığı notlarda kendi idealindeki bilgi ve fikirleri tespit ettiğinde bunlar üzerine diğer bilgi ve fikirlere olan yoğunluğundan daha fazla yoğunlaşmaya başlıyor. Gün bitiminde kütüphaneci ertesi gün hazırlıklarını yaparken yine okuyucunun en çok vakit geçirdiği konumlara okuyucunun en son not aldığı fikirlere ve bilgilere dair kitaplar yerleştiriyor. Okuyucu birkaç gün içerisinde bu kitaplardan birisini alıp okumaya başlıyor. Kütüphaneci her seferinde okuyucuyu gözlemleyerek onun en çok geçtiği yollara yeni kitaplar bırakmaya başlıyor. Bir süre sonra kütüphanenin önemli bir kısmı değişip dönüşerek içerisinde kütüphanecinin istediği konuların da geçtiği ve okuyucunun da ilgi alanlarına hitap eden kitaplarla dolmuş oluyor. Kütüphaneci kontrolü o kadar eline alıyor ki okuyucunun farklı farklı alanlarda da kültürlenebileceği diğer kitapların da bir kısmını değiştirmiş ve dönüştürmüş oluyor. Bu süreç günler, aylar ve yıllar boyunca bu şekilde devam ediyor. Yıllar sonra bir gün okuyucu kendi iradesiyle olan seçimleriyle farklı farklı alanlarda kültürlenmiş ve bilgi sahibi olmuş bir şekilde her zamanki gibi tekrardan kütüphaneye giriyor ve yine her zamanki gibi kendi iradesiyle geçtiği koridarlardan, kendi iradesiyle önünde durduğu rafların birinden, ‘’kendi iradesiyle’’ yeni bir kitap seçip hem ilgi duyduğu alanlarda hem de farklı farklı alanlarda kültürlenmeye ve bilgilenmeye devam ediyor…
Günümüzde vakit geçirdiğimiz ve etkileşime girdiğimiz sosyal medya platformları başta olmak üzere; dijital film ve müzik platformları ve hatta medya ile olan etkileşimlerimizi bu anlattığım kütüphaneci - okuyucu ilişkisine benzetebiliriz. Bu gücü elinde tutanlar tıpkı kütüphaneci - okuyucu hikayesindeki gibi insanların algılarıyla, fikirleriyle ve ilgi alanlarıyla oynayabiliyor.
( Tam da ‘’Dijital Diktatörlüğün Köleleri Miyiz? yazısını kaleme aldığım sıralarda ilgiyle takip ettiğim YouTube kanalı Bebar Bilim tevafuken aynı konuyu videosunda benzer bir şekilde anlatmış. Benim de yazarken ilham dünyamı etkileyen bir şeyler kazandığım bu videoyu sizlere de tavsiye ediyorum.
https://youtu.be/01lvhU7XhrI?si=N3I0v-6u3ZeuskSa&t=20 )
Peki bu gücü elinde tutanlar kimler ve bunu nasıl yapıyorlar?
Bu konuyu ‘’Dijital Diktatörlülüğün Köleleri Miyiz?’’ başlığının dördüncü dizisinde ele alacağım.
Tekrar buluşana dek sağlıcakla ve takipte kalın..