REHAB#1: “Bizim Kültürümüz ve Kahkahalar”

0 yorumlar
REHAB#1: “Bizim Kültürümüz ve Kahkahalar”

Koşuyorum. Ayaklarımı sırtıma vura vura ve gördüğüm, tanıdığım kimseyle benzeşmeme uğruna koşuyorum. Koşuyorum çünkü yürürsem kahkaha atarak gezen suratlarla daha az muhatap olma suretiyle onlardan etkilenmemem. Yanımdan ağaçları geçirerek ve kıymetli kisvemin kirlenme olasılığını hiçe sayar bir şekilde çamurlu şehir patikalarından geçerek. Burası öyle çok spesifik bir yer değil, herkesin en az bir kez bulunduğu bir şehir atmosferi. Hani geceleri çapraz park eden arabaların arasından rüzgarın türbülans yaparak geçtiği şehirlerden. O arabaların arasından geçerken ben, aralıklardan sudan far ışıklarının beni aydınlatmaması umuduyla koşuyorum. Eğer bir şehir ögesi üstüme temas ederse ben de bozulurum. Çünkü bizim kültürümüzde böyle değildir.

Sonunda bir süredir mesken bildiğim apartmanın kapısına yapışıyorum. Demir kapı, parmaklık andıran cinsten. Demirin soğukluğunun elime tesir etmesiyle bütün kaslarım irkiliyor, bu sefer kendimi geriye atıyorum. Koşarak içimi ısıtsam da dediğim gibi, dışarısı hep soğuk ve ben soğukluğu içeri almak istemiyorum. Dış kapıyı hızlı bir şekilde kapattıktan sonra merdivenleri tırmanıp, apartmanda benim kullanmama belli bir ücret karşılığı izin verilen bölmeye dalıyorum. Burası sıcak. Aynı bizim kültürümüzdeki gibi.

İlk iş tuvalete yöneliyorum. Kahkaha atan o insanların pislikleri üstüme bulaşmasın diye sadece burayı kullanırım. Kemerimin tokasını bir hışımla çözdüğüm bir kabin. Okul tuvaleti? Sanmam. Kemerim ne kadar yorgundur. Tüm gün yükümü taşıyor, bütün o kahkaha atan insanlara karşı parıldayan bir gülümseme takınıyor sadece gömleğimin önünde. İşim bittikten sonra çıkıp sınıfın yolunu tutacağım. Dersi uzun süre bölmek olmaz. İşte çıktım, doğru sınıfa. Oturma odasını ve ebeveyn odasını sağımda, benim odamı ve salonu solumda buluyorum. Peki fizik sınıfı ? Anlaşılan şu an orada değiliz. Saatime bakıyorum, sanki bir şeylere geç kalıyormuş gibi bir his var içimde. Fakat hayır, saatim bana geleceği gösteremiyor. Bu çok kırıcı, saatinin olması seni daha düzenli birisi haline getirmez mi ? Geleceğini planlamıyorsa ne yapıyor şu günde aklı bile olan saatler? Neyse diyip salona yöneliyorum sağ taraftan.

Kapıyı açıyorum ve karşımda ebeyenlerim, ben tek yaşamıyor muydum!? Üstelik salonda ne işleri var bu misafir yokken, bizim kültürümüzde vitrin dışarıya bakardı. Babamla biraz laklak ettikten sonra uyumaya gidiyorum, hiç bir kahkahanın ortasında. Uyanıp babama koşuyorum, boynumda boncuk boncuk terler, yüzüm kızarmış ve bütün yüz kusurlarım görünmez halde, pembe bir sıfatla. Yüz kızartıcı bir suçu itiraf etmişçesine beş dakika önce. Soruyorum: “Ben az önce önemli bir şey anlattım mı?” . “Evet.” diyor ağlıyorum, o evet dedikçe ağlıyorum. O da kahkaha atıyor ve evet diyor. Ben daha da ağlıyorum. Diyorum: “15 yaşında bir çocuk kahkahalarla böyle tanışmamalı” ve daha da ağlıyorum. Ben bu anı sanki başka bir drama filminden hatırlıyorum. Hatırladıkça da gözyaşlarım körükleniyor. Bizim kültürümüzde böyle şeyler söylenmez. Sonra görüntüm falan karıncalanıyor işte. Ağladığımdan mıdır yoksa şuradaki dolap gerçekten hiç hareket etmez mi bilmiyorum. Kollarımın omzumdan bağımsızlığını tanımak babamın bizim kültürümüzü hiçe sayan kahkahalarından mı kaynaklanır? Hızlıca çekip gidiyorum. Kahkahaların olduğu yerde ben yokum arkadaş!

Ne kadar kaçsam da odama kapandıktan sonra ben de duvarlara bakıp gülümsüyorum. İçimden bir şey geçiyor işte, sonra da bakıp gülümsüyorum, sonra daha çok gülümsüyorum. Öyle gülümsüyorum ki ağzım açılıyor ve dişlerim gözüküyor. Dişlerimi göstermemeliyim. Onlar… Onlar çirkin, ben kahkaha atamam. Sonra da bir anda istemsiz bir kahkaha patlatıyorum. Çok utandım. Hayır, bizim kültürümüzde böyle değil! Her iki elimle ağzımı bastırıp lavaboya koşuyorum. Ben de kahkaha attım, kendimden de kaçmalıyım. Hemen tövbe niteliğinde ağzımı yıkayıp dişimi fırçalıyorum. Kan geliyor. Kahkahanın bir cezası sanırsam. Kana bakıp titriyorum, rabbim ben ne yaptım! Fazlasıyla kan kaybedip öleceğimden korkuyorum ve bir de… Bir de o dolabın mutlak hareketsizliği beni bitiriyor. İçeri geçmek için kapıyı açtığımda sapımı solumu karıştırmış bir şekilde başımın döndüğünü hissediyorum. Odam mutlak sol taraftadır diyorum, bu sefer istikamet sola! Odama çıktığını hissettiğim ve üstünde can olmayan bir kapıya yöneliyorum. Kapıyı açıp girdikten sonra ağır bir kahkaha.

Joker gülüşleri, palyaço gözyaşları… her ne şekilde hangi yönden görürseniz, o şekilde bir kahkaha işte. Dolabın kapağı açılmış ve odamdan kesinlikle çok daha geniş bir sirke açılıyor. İki anne, bir kız çocuğu ve bir baba odamın ortasında bana bakıp kahkaha atıyor. Ben daha da çok gülüyorum, yerlere yatıyorum, içimde 15 yaşında olmanın ve kahkahalara kendimi bırakmanın çökmüşlüğü var. Üniversiteyi bitirmiş birine göre fazla gülüyorum. Bizim kültürümüz böyle değildir normalde, pek kahkaha atılmaz. Ama işte, dolabı öyle görünce, iki annenin benim bekar odamdaki lüzumunu sorgulayınca ve kız çocuklarının ne kadar haylazlaşabileceğini fark edince takdir edersiniz ki elinizde kahkaha atmaktan başka koz kalmıyor. Kültürüme bakıp, dolapla katıla katıla kahkaha atıyoruz, en azından şimdilik.

Yorumlar

Henüz yorum yok. İlk yorumu siz yapın!

Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra görünecektir.