Dijital Kıbleniz Nereye Dönük?

1 yorum
Dijital Kıbleniz Nereye Dönük?

Gecenin sessizliğinde ekranların mavi ışığına bakarken, ruhum iki dünya arasında yolculuk eder. Bir yanda Peygamberimiz (sav) ve atalarımızdan miras aldığımız kadim hikmet ve hakikatler, diğer yanda parmak uçlarımızda dans eden sonsuz veri akışı… Bu iki dünyayı birleştiren köprüler inşa etmek, belki de çağımızın en zorlu manevi sınavlarından biri.

Geleneğin İzinde, Geleceğin Eşiğinde

“Bilişimin İslamileştirilmesi Manifestosu”, elime geçtiğinde içimde uyanan hisler derinliklere uzanıyordu. Her satırında, karşı karşıya olduğumuz manevi meydan okumanın izlerini gördüm – teknolojinin hızla akan nehrine kapılmadan, değerlerimizin sağlam zeminine basabilme arayışını…

Geçen kış mevsimi yazdığım “70 Başlı Kavî Yılan” şiirinde de benzer kaygıları dile getirmiştim. O şiirde dijital dünyanın gözlerimizden ve ruhumuzdan içeri sızan ışınlarını, yetmiş başlı bir yılan metaforuyla anlatmaya çalışmıştım. Bugün ise, o şiirin izinde, manifestonun açtığı yeni düşünce patikaları üzerinde geziniyorum.

Şiirin Derinliklerinde Bir Yolculuk

Başını ancak Allah’a eğen kişiler
sözlerini de getirmesi gerektiğini bilir.
Kulağın işittiğini ikilemeyecektirler asla.
İkilerse de beşerliğindendir
ki sıcak ve soğuk ayrışmaz tebeşirle.

Şiir, Allah’a teslimiyetle başlıyor. İmanın özünü yaşayan insanlar, verdikleri sözlere sadık kalırlar. Beşeri zaaflar olsa da, ilkelerden ödün vermeme vurgulanıyor. Modern teknoloji kullanımında da aynı ilkeli duruş, aynı ahde vefa gerekli. Tebeşir metaforu, dijital dünyanın karmaşık ahlaki meselelerinde basit çözümlerin yetersizliğini gösteriyor.

İnsan ilişti,
ilişmek için bilmek gerek.
Her ilişki, bağıntı
pek memnun etmez en bileni.

Bu dizelerde, insan-teknoloji ilişkisinin İslami boyutu vurgulanıyor. Dijital dünyada kurduğumuz her bağlantı, her etkileşim helal değil. Bazıları ruhumuza zarar veren haram ilişkiler olabilir. Her tıklama, her paylaşım, her indirilen uygulama bir seçim, ve bu seçimlerin bazıları bizi Allah’tan uzaklaştırabilir.

Önce nasıl ilişilir tayin etmeli.
Nereden girmeli, nere çıkartır
insanı böylesine kuşatan?

Burada bilişimin İslamileştirilmesi meselesinin özüne dokunuluyor. Teknoloji kullanımımızı nasıl İslami prensiplere uygun hale getireceğimizi öğrenmek zorundayız.

Kuşatmış ki hiç yok bu yılandan kaçan.

Dijital dünyanın kaçınılmazlığı… Modern hayatta teknolojiden tamamen uzak kalmak neredeyse imkansız. Bu gerçeklik karşısında kaçmak yerine, bilinçli bir şekilde nasıl dahil olacağımızı belirlememiz gerekiyor. Manifestoda da belirtildiği gibi: “Bilişim dünyasında İslam’a uygun modeller geliştirilmesi” bu kuşatılmışlık karşısındaki çözüm önerisi.

Yetmiş başı kavî olan bu sürüngen
yine yetmiş yedi şûbeye zehrini salan.

İslam geleneğinde 7 ve katları büyük sayıları ifade etmek için kullanılır. 70 başlı yılan, teknolojinin çok yönlülüğünü ve komplike yapısını; 77 şube ise imanın şubelerini temsil ediyor. Bu metafor, teknolojinin hayatımızın her alanına – imanın 77 şubesinin her birine – nasıl nüfuz ettiğini gösteriyor.

Ama üns ehli vazgeçmesin avdden
لَا يَا۬يْـَٔسُ مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ

“Üns” kökünden gelen insan kelimesi, burada insanlığın özüne bir atıf. İnsanların umutlarını yitirmemesi, bu teknolojik dönüşüm karşısında vazgeçmemesi gerektiği vurgulanıyor. “Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez” ayeti, dijital çağda yön bulma çabasına manevi bir destek sunuyor.

Ümit ki Yakub hiç kaybetmedi,
Yusuf’u saran 70 başlı kavî yılan
sarı noktanın ışınlarına tekrar maruz kaldı.

Hz. Yakub’un oğlu Yusuf’a kavuşma ümidini hiç kaybetmemesi gibi, bizim de teknolojinin zorluklarına rağmen ümidi korumamız gerektiği vurgulanıyor. Tarihte gözlerin ışın saçarak görmemizi sağladığına dair bir inanış vardı. Sarı nokta, gözün merkezi kısmıdır. Bu dize, hem teknolojinin “gözümüzün önünde” olduğunu, hem de Hz. Yusuf’un nefsiyle imtihanına bir gönderme yapıyor.

Işınlar ki sayı verilmesi pek kolay değildir,
anlamı değiştirir yokluğu da
bu sıfırlanan bit parçalarının.

Dijital dünyanın temeli – sıfırlar ve birler. Veri yoğunluğunun inanılmaz boyutlara ulaştığı bir çağda yaşıyoruz. Tek bir bitin (0 veya 1) değişmesi bile tüm anlamı değiştirebilir.

Kaşıntı yapmaz
bilakis bitimidir üns ehlinin.

Bu dijital “bit”ler normal fiziksel bitler gibi kaşıntı yapmaz, ama manevi tehlikeleri çok daha büyüktür. İnsanlığın (üns ehlinin) manevi “bitimi”ne, çöküşüne yol açabilirler. Manifesto da bu tehlikeye işaret ediyor: “Bu tehlikelere karşı insanı koruyan, etik ve ahlaki değerleri gözeten bilişim sistemleri geliştirmek, insanlığın yararınadır.”

Bitişleri ayırt etmek icap eder.

Dijital dünyada helal ve haramı ayırt etme gerekliliği… Hangi bitlerin (verilerin, uygulamaların, içeriklerin) helal, hangilerinin haram olduğunu bilmemiz gerekiyor. Manifestodaki “Helal sertifikasyon sisteminin bilişim sektörüne uyarlanması” önerisi bu ayırt etme ihtiyacına cevap veriyor.

Biçili saç drakulalıktan alı koymaz,
bize öyle gerek
biliş imada bulunmayacak artık.

Bilişimi komple yok etmeye çalışmak çözüm değil. Saçını sıfıra vurmak bitleri engellemez çünkü pire değildir. Manifestonun bütünsel yaklaşımı, tam da bu derinlikli dönüşüm ihtiyacını karşılıyor. “Biliş” ve “ilişki” kelimelerinin birleşmesinden oluşan “bilişim” kavramına bir göndermedir bu son dize. Aynı zamanda “biliş + im” ile bilişime direkt bir vurgu vardır. Yazar ise artık dolaylı ifadelerle, imalarla değil, açık ve net bir şekilde bu konuyu ele almamız gerektiği vurgulanıyor.

Ekranlar Arasında Ruhun Yolculuğu

Manifestoyu ve şiiri tekrar tekrar okurken, kendi dijital varlığımın muhasebesi de derinleşiyor. Her sabah uyandığımda ilk dokunduğum, her gece yatmadan önce son baktığım ekranlar, kimliğimi nasıl şekillendiriyor? Algoritmaların bana sunduğu içerikler, evrenin sonsuzluğunda beni hangi dar kalıplara hapsediyor?

Teknoloji, ruhumuzu besleyecek bereketli bir toprak da olabilir, onu tüketen çorak bir çöl de. Her birimiz, bu dijital coğrafyada kendi hicret yolculuğumuzu gerçekleştiriyoruz. Ve bu yolculukta, sadece ekranın karşısında oturan pasif alıcılar değil, geleceğin manevi haritasını çizen aktif kaşifleriz.

Belki de gün sonunda bütün mesele, elimizdeki aletlerin değil, kalplerimizin doğru yazılıma sahip olması. Bilişimin İslamileştirilmesi, önce içimizdeki bilişim sisteminin ıslahıyla başlıyor – vicdanımızın, irademizin, niyetimizin…

“Gelin, hep birlikte dijital dünyayı İslami değerlerle aydınlatalım ve gelecek nesillere daha güvenli, ahlaki ve İslam’a uygun bir teknoloji mirası bırakalım.”

Bu çağrıyı derinden hissederken, geçmişin bilgeliğiyle geleceğin imkânlarını birleştiren bir yol çizmenin mümkün olduğuna olan inancım güçleniyor. Dijital çağın hızlı akıntısında yüzerken, ruhumuzun pusulaları hiç olmadığı kadar önemli. Ve belki de bu pusulayı bulduğumuzda, teknolojinin iki ucu keskin kılıcını, hakikatin bahçesini sulamak için kullanabileceğiz.

Şiirdeki yetmiş başlı yılanın her başında, yeni bir başlangıç, yeni bir imkân gizli. Her bir tehlikede, her bir meydan okumada, yeni bir dönüşüm fırsatı var. Kutsal olan, bu dönüşümde kendimizi kaybetmeden kendimizi yeniden bulmak.

Yorumlar

İşmevil
3/8/2025

Niyet hayr akıbet hayr! Halka halka genişleyen evrende oluşan boşlukları önce hayr ın doldurması için yorulmadan çalışmaya devam,

Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra görünecektir.