Gençlik Divanı

Dijital Diktatörlüğün Köleleri Miyiz? / 4

Yazan : Ahmet Ender Dağlar

‘’Dijital Diktatörlüğün Köleleri Miyiz?’’ başlığı altında yazmaya başladığım yazı dizisinin dördüncü bölümüyle karşınızdayım.

Yazımın önceki bölümlerini okumak isteyenler için yazı linklerini metin sonuna ekledim.

Bir önceki yazımda kişisel verilerimize sahip olan güçlerin, bu verilerimizle bizleri bizden daha iyi tanıma imkanına sahip olup, kişisel verilerimiz sayesinde bizleri nasıl kendi istedikleri gibi değiştirip dönüştürebileceklerini kütüphaneci ve okuyucu örneği üzerinden hikayeleştirerek anlatmıştım. Son olarak "peki bu gücü elinde tutanlar kimler ve bunu nasıl yapıyorlar?" diye sorup yazımı sonlandırmıştım.

Şimdi kaldığımız yerden devam edelim.

Bugün dünyanın en büyük teknoloji şirketleri olan Facebook, Google, Amazon, Microsoft ve Apple’ın ortaklıklarını incelediğimizde ortak özellik olarak üç şirket karşımıza çıkacaktır. Blackrock Inc., Vanguard Group Inc ve State Street Corporation. Bu üç şirket gıdadan tekstile, teknolojiden ilaç sanayisine, tarımdan medyaya, gıdadan kimyaya pek çok alanda dünyadaki en büyük olan ve bu büyük şirketlere bağlı olan alt şirketlerin de sahibi ya da ortağıdır. Bu üç şirket küresel emperyalizmin görünen ama görünmeyen yüzüdür diyebiliriz. ( https://youtu.be/-LqUveIjpLY ) En büyük yatırımcıları emperyalistlerin olduğu bu şirketlerden, ürünlerden, sosyal medya platformlarından, film platformlarından sizce de şüphe duymamalı mıyız? Sizce de bu teslimiyet sağlıksız değil mi? Bu kadar verimize sahip olan sosyal medya algoritmaları sizce masumlar mı? Bizi neredeyse biz kadar tanıyan bu algoritmalar zehirli birtakım fikirleri kılcal damarlarımıza biz hissetmeden veremez mi? Şunu biliyoruz ki veri ve bilgi alınan bir yere veri ve bilgi sağlayabiliriz. Biz veri alınan konumda olduğumuz için muhakkak sahip olduğumuz kadar sahip olmadığımız düşüncelerdeki verilere de maruz kalıyoruz. Bu gücü elinde tutanlar insanların algılarıyla da oynayabiliyor.

( Bu yazı dizisine başladığım günden itibaren YouTube'da takip ettiğim bazı kanallar da benim dikkat çekmeye çalıştığım konularla bağlantısı olan konular üzerine videolar çekmeye başladılar. Önceki yazımı yayınlarken Bebar Bilim kanalının yeni yayımladığı videonun yazımla örtüştüğünü fark etmiş sizlerle de paylaşmıştım. Bu hafta da, emperyalist güçlerin dizi film platformu olan Netflix platformunda yeni vizyona giren Kübra dizisi hakkında inceleme videosu çeken Barış Özcan'ın bu videosunun yazımla örtüşen kısımları olduğunu fark ettim. Video, dizi hakkında inceleme videosu olduğundan spoiler içermektedir. Barış Özcan videonun içerisinde spoiler içeren kısımlarda uyarı yapmaktadır. Video linkini buraya ekliyorum: https://youtu.be/rHYpsU8tB2U?si=thsz1eTomzgn0YUQ )

Bu medya gücünü elinde tutan emperyalistler bizlerin ne hakkında konuşup ne hakkında konuşamayacağımıza karar verebiliyorlar. Özgür olduğumuzu ya da özgürleştiğimizi zannettiğimiz bu büyük küresel mecralarda yalnızca onların belirlediği sınırlar ölçüsünde özgürüz aslında. Örneğin sosyal mecralarda lpg* propogandası yapan kullanıcılar öne çıkartılıyorken lpg* propagandasına karşı çıkanlar algoritma tarafından engellemelere maruz kalıyor. Hatta hesap kapatmaya kadar gidebiliyor bu durum. Maalesef, ne tevâfuktur ki bu yazımı 7 ekim olaylarının daha öncesinde kaleme almaya başlamıştım. Nitekim anlatmaya gayret ettiğim durumun son örneğini Filistin soykırımı hakkındaki sosyal medya paylaşımlarımıza uygulanan muamelede de gördük. Bizler “soykırım”, “insan hakkı”, “terörist israil” dedikçe bir güç tarafından komut gelmiş gibi tüm sosyal medya platformları bu paylaşımları anti-semitizm bahanesiyle sansürledi. Ve yine hesap kapatmaya kadar gitti bu durum.

Gücünü emperyalistlerin elinde tuttuğu film ve dizi platformları için de aynı durum geçerli. Gün geçtikçe pek çok film şirketinin emperyalist fonlardan yararlanıp ek kazançlar elde etmek için, desteklenen konu başlıklarına göre senaryolar yazıp filmler çektiğini daha yoğun bir şekilde duyar olduk. Bugün sosyal medya şirketleri ve dijital film platformları insanların zihinlerini istenilen şekilde kodlamak için muhteşem araçlar haline dönüşmüş durumda. Önceden medya ve beyaz perde ile yaptıkları algı oyunlarını -Yeşilçam bu zehirlemenin en bâriz örneğidir- şimdi ise medya ve beyaz perdenin yanında sosyal medya ve dijital film platformları üzerinden de yapıyorlar. Bizden elde ettikleri verilerle bizi çok iyi tanıyorlar ve istedikleri algılarla bizleri zehirlemek için ana damarlardan kılcal damarlara kadar bunu kullanıyorlar. Ana damar olarak medya organlarını kullanan emperyalistler kılcal damar olarak sosyal medyaları kullanıyor. Zararlı içeriklerden çocukları korumak için çıkarılan YouTube Kids’te bile algoritma çocuklara lpg* içerikli videolar sunuyor. ( https://youtu.be/_v3E6-E4_5k )

Emperyalistler kılcal damarlarımıza nüfus edecek kadar her yeri çevirmişken milletimiz, ümmetimiz ve insanlar durumun ne kadar farkında bilinmez. Farkında olanlar da bir şekilde bu mecraları kullanmaya şu an için mahkum durumda. Çünkü hayatımızın bir parçası haline geldiler ve kullanmadığımız zaman hayatın akışından kopuyoruz, faydalarından ve kolaylıklarından yararlanamıyoruz. Burada da akıllara neden bunların yerli, milli ve fıtrî olanlarını üretmiyoruz, üretsek de devamlı ve sürdürülebilir bir şekilde kullan(a)mıyoruz sorusu akla geliyor.

Tam da bu konuyu bir başka yazımda ele alacağım.

Tekrar buluşana dek sağlıcakla takipte kalın..

Powered by wisp

6/28/2024
© Kaahn 2024