İki Papa (2019) Film Tahlili

1 yorum
İki Papa (2019) Film Tahlili

2012’te şöyle bir vaka yaşanır Vatikan’da: 2005’te seçilen Papa Benedict bazı hadiselerde isminin karalanması üzerine papalıktan çekilme durumunda kalır ve kardinal Bergoglio’yu (ileride Papa Francis) Vatikan’a çağırır. Halbuki Bergoglio da rahipliklikten istifasını verecektir. Aralarında Mesih ve kiliseye dair tartışmalar geçer. Bergoglio, hem Hristiyan itikadını reddeder hem kilisenin ekümenikliğini. Papa Benedict, bu fikirleri ve Bergoglio’nun istifa talebini reddeder. İkili 15 günü beraber geçirir. Beraberliklerinde kardinalin istifa teklifini hiçbir zaman Papa dinlemez.

Cizvitlerin tarihi Umberto Eco romanlarında okuduğum kadarıyla ilgimi çekmiştir. Avrupa’da sürekli dışlanan, kırılan, tarikat oldukları halde rahat yaşayamayan İtalyan Cizvitlerini anlatır Eco hem Gülün Adı’nda hem Baudolino’da. Cizvitler, bir nevi Avrupa’nın karikatürize edilmiş kaçkın simasıdır bu romanlarda. Filmde Arjantinli kahraman Bergoglio Arjantin’de Cizvit bir kadınla evlenmiş, bu tarikata intisap etmiştir. İç savaşta Cizvitleri bulundukları yerden kaçmaya ikna etmek ister ancak hem bir çoğunun hem de karısının ölümüne sebep olur. O, vazifesini faşistlerin desteğini alarak yapmaya ve hatalarının kefaretini ödemeye çalışır.Uzun zaman faşist idare altında bir rahip olur ve nihayet kardinal seçilir. Ancak yaşadıklarının vebalini üzerinden atamaz Bergoglio. Başta kendisine “Bir papaz bile olmayacak mısın?” diyen Papa Benedict, Papa Francis’in günahlarını çıkarır. Kendisine yeni papa olmayı teklif eder, istifa edeceğini söyler. Bergoglio “Olamaz, iki papa mı olacak!” der. Bunun üzerine kardinal da papanın günahlarını çıkarır. Bir yıl sonra Bergoglio papa seçilir.

Hikayenin psikolojik değerini bu özeti okuyan sizler fark etmişsinizdir. Katoliklik tarihinde aynı anda birden çok papa, hatta 3 papa da olmuş. Hikayenin bir de dinsel boyutu var: Hiç bilmediğimiz bir dünyaya açılan pencere. Aslında papalar da normal Hristiyanlar gibi pizza yiyor, futbol seyrediyor, musikiyle ilgileniyor veya günah işliyor. Papalar da insanî hırslara kapılıyor, cemaatlerinin içindeki cürümleri görmezden gelebiliyor. Bütün ekümenik pozisyonlarına rağmen insanî davranıyorlar: Bergoglio, bir kilisede konuştuktan sonra turistleri selamlamaya çıkan Papa Benedict’in önünü kesmeye giden vazifeliyi “O şu an mutlu, yapma!” diyerek engeller. İkilinin arasında en çok geçen konuşma “Sen ne günah işledin?” oluyor. Sevgi merkezli bir din olduğu için, günah çok mühim bir boyut arz ediyor (Hristiyanlık’tan farklı olarak İslam bilgi, Hinduizm ve Budizm huzur merkezli dinlerdir). Cemaat bağları herhalde filmde bu yüzden sıkı işleniyor.

Hikayenin ettirdiği tefekkür dolayısıyla Hristiyanlık’ın insanlığa neler vaadettiği (?) oluyor. Çünkü Hristiyanlık’ın en ilerilerinin hallerini işliyorsa, film bugünün insanı Hristiyanlık’la ne yapar sorusunun cevabını veriyor olmalı. Cevap muğlak. Aslında temel tez, Hristiyanlık’ın günahla günahkâr arasına koyduğu mesafe (Hz. Peygamber’in “Allah’ım, benimle günahlarım arasındaki mesafeyi uzaklaştır!” duası bu bağlamda enteresandır). Bu mesafe filmde bizim zannettiğimizin aksine avamla havas arasında değişmemekte. Dolayısıyla papalık, filmde aslında temsilî bir pozisyon haline geliyor. Öncelikli olan, insanî değerleri ne kadar yaşadıkları.

Bergoglio’nun neden rahiplikten vazgeçeceğini anladık: Hristiyanlık ve tebaası hususunda şüpheleri var. Gerçe Bergoglio içten içe vazifesini daha layıkıyla yapma endişesi taşıyor geçmişteki kötü tecrübelerinden. Peki Papa Benedict neden vazifeyi bırakmak istiyor, yani neden iki papa oluyor? Bunun cevabı Benedict’in sezgileriyle alakalı sunulmuş filmde. Tarihî olarak Papa Benedict, Katoliklik’in döneminde uğradığı suçlamalarla vazifeden çekilecekse de, asıl sebep olarak Tanrı’yı artık içinde duymadığını dolayısıyla pozisyonuna Bergoglio’yu daha uygun gördüğünü ileri sürüyor. Burada belki Tanpınar’ın Hristiyanlık’ı benlik fikrinin edebiyata geçirdiği ve romanı doğurduğu düşüncesiyle tartışabiliriz. Bu fikri biz tema olarak Batı’dan alıp filmlerimizde, dizilerimizde (ve edebiyatımızda) işlesek de esasen Hayy bin Yakzan da bir fertti, Dede Korkut da… Dolayısıyla fertlik ama hangi fertlik? Tabii ki toplum olma şuuruyla birleşen bir fertlik ve dindarlık. Son olarak, filmin ana fikri: Hatasız Hristiyan olmaz.

Film bir atmosferi modern anlatım imkanlarıyla kuruyor, Hristiyanlık’ı içeriden eleştiriyor ve izleyiciyi tonuyla yormuyor. Hem dinî bir pozisyonun, rahipliğin sosyalizm karşısında ne hallere girdiğini, hem bir papanın nasıl vazifesinden cayabileceğini izliyoruz. Filmin değerlendirmesi bu kadar. Tabii biz de Batı’dan örnek alıp çeksek herhalde Diyanet reisinin filmini yapmak icap eder (mesela Tayyar Altıkulaç hatıratından örnek alınarak bir film yapılabilir; Hafızlık, Diyanet reisliği ve devlet tecrübesi tartışılır). Bu filmde en mühim olanı, belki de Arapça’nın en azından deyişleriyle filme yedirilmesi olabilir. Ancak böyle bir projeden önce İslam’ın ekümenikliğini siyasî ve ekonomik bağlamda pekiştirmek, desaklarize olmuş dilimizi düzeltmek, öyle bir dilin filmini yapmak, edebiyatını yazmak gerekir. Bunun için de en azından din, dil, tarih şuuru ve eleştiri kültürü lazımdır. Bir filmle, bir kitapla her şey değişebilir ancak bunun toplum bazında tesirlerini görmek için bir nesil uğraşmalı. Filmden, filmin zor bir konuyu halk seviyesinde işleyişini hatırlatan bir Latin deyişiyle sözü noktalayalım: Hakikat ne kadar hayatî olsa, aşksız çekilmezdir (Caritas in Veritate, Papa Benedict XVI).

Yorumlar

ee11
12/14/2025

Yo, anyone else tried ee11? I’m just starting out but so far so good. Seems legit and easy to navigate. Thinking of making it my regular stop! Take a peek here: ee11

Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra görünecektir.